Ertelemeyin.

%title

Aşağıdaki resim, Chicago’nun Michigan Gölü kenarına 1924 yılında inşa edilen, dönemin en büyük ve en popüler otellerinden biri olan Edgewater Beach Otelinin anısını yaşatmak üzere hazırlanan bir kartvizite ait.

%title

Otel o dönemlerde çok katlı inşa edilen ilk otellerdendi, ultra lüks bir oteldi, ulaşımı için Chicago’nun merkezinden, göl üzeri giden deniz uçakları da kullanılabiliyordu.

Dönemin zenginleri, bu otele Chicago’nun merkezinden deniz uçağıyla uçup, uçaklarını göldeki iskeleye yanaştırıp öyle ulaşırlardı ve bu kendi aralarında bir prestij gösterisiydi.

Frank Sinatra, Charlie Chaplin, Roosevelt, Eisenhower gibi onlarca ünlüyü ağırlayan bu otel, 1923’te çok büyük bir toplaşmaya, tanışmaya şahit oldu.

1923’ün soğuk bir kış günü, finansal olarak çok büyük başarılara imza atmış 7 büyük adam, bu otelin bir restoranında beraber yemek yediler.

Bu 7 adam, o güne kadar tüm Amerika’da ve hatta tüm dünyada dünyanın en başarılı/zengin insanları olarak anılıyordu. Öyle ki, toplandıkları gün hepsinin toplam mal varlığı, Amerikan hazinesinin toplam mal varlığından çok daha fazlaydı.

Düşünün,

Bir odadaki 7 kişi.

Hepsinin toplam mal varlığı, Amerikanın toplam hazinesinden daha fazla.

İşte o 7 kişi, soldan sağa.

%title

Resimdekiler, sırasıyla

  • Charles Schwab, Bethlehem Steel’in kurucusu, ABD’de dönemin en büyük çelik tüccarı. Kontrolündeki Bethlehem Steel, dönemin en büyük çelik üreticilerinden biriydi.
  • Arthur Cutten, dönemin en önemli emtia traderlarından biri. Özellikle buğday ticaretinde vadeli işlemlerde kazandığı paralarla ünlü.
  • Richard Whitney, Newyork Stock Exchange’in o dönemdeki başkanı.
  • Albert Fall, dönemin ABD Başkanlık Kabinesinin önemli bir üyesi.
  • Jesse Livermore, dönemin en büyük Traderlarından biri. Özellikle 1906 ve 1929 yıllarında Amerikan Borsalarındaki ciddi düşüşlerde short pozisyonlarından kazandığı paralarla ünlendi.
  • Leon Fraser, dönemin Uluslararası Ödemeler Bankası (Bank for International Settlements) başkanı.
  • Ivan Kreuger, Kreuger&Toll isimli inşaat şirketinin kurucusu. Sonrasında işleri finansal piyasalara doğru genişletti ve dönemin en büyük şirketlerinden birinin sahibi oldu.

Bu listedeki iş adamlarının bir kısmı ticaretle, bir kısmı finansal piyasalardaki işlemleriyle, bir kısmı önemli koltuklarda oturmalarıyla bir şekilde iyi paralar kazandılar, bu paraları tekrar içeri sokup kullanmayı ve paradan para kazanmayı becerdiler, katma değerli bir yaşam sürerek dünyanın sayılı zenginlerinden olmayı başardılar.

Öyle ki, tüm Amerikan basınında “Amerikan Rüyasının” en önemli kahramanları olarak gösterildiler.

Bu kişiler üzerinden Büyük Amerika pazarlaması yapıldı. Büyük Amerika’da gerekli çabayı göstererek istediğiniz her şeyi başarabilirsiniz denildi.

Belki doğruydu, belki hala doğru.

Ama, bu 7 kişinin, hayatlarının ilerleyen safhalarında bir başka ortak özelliği daha oldu.

Hepsi beş parasız öldü.

Charles Schwab ve Arthur Cutten tüm kazandıkları paraları batırdılar, Charles Schwab’ın şirketi tamamen battı, Arthur Cutten, emtia piyasasında yanlış bir pozisyona girerek tüm servetini eritti.

Richard Whitney, adının karıştığı bir yolsuzluk sonrası tüm hayatını ünlü Sing Sing hapishanesinde geçirdi, orada tüm mal varlıklarına el konulmuş halde öldü.

Albert Fall da Richard Whitney’in kaderini yaşadı ve hapishaneye girdi, en son eşinin “en azından evde ölsün” talebiyle tahliye oldu ve evinde yine beş parasız öldü.

Jesse Livermore aralarında en şanslılardandı. Öldüğünde karısının üstüne virmanladığı ciddi bir mal varlığı vardı, ancak eşiyle hiç anlaşamıyordu ve intihara çok meyilli bir genetiği vardı. Livermore’un dedesi, onun büyük babası intihar etmişti, en sonunda kendi de intihar etti. Ardından iki oğlu da zaman içerisinde intihar edip hayata veda etti.

Lean Fraser ve Ivan Keruger de, Jesse Livermore gibi, bu hayatta yaşamı değil intiharı seçenlerdendi. Birisi depresyondan, diğeri karıştığı bir yolsuzluktan dolayı intihar ettiler.

Düşünün, 1923’te bir odada toplandıklarında, Amerikan hazinesinden daha fazla bir zenginlik vardı o odada. Ancak hayatın ilerleyen safhalarında kimisi intihar etti, kimisi battı, kimisi hapishanede öldü, kimisi depresyona girdi.

Aralarından bir tanesi bile kafa sağlığıyla, sevdikleriyle eğlenerek, muhabbetle, keyifle gitmedi ölüme. Hepsi çeşitli acılar çektiler ve çektirdiler.

Para tek başına hiçbir şey. Didinip çabalıyoruz, uğraşıp duruyoruz, ne için? Para kazanmak için. Ancak o paraları sevdiklerinle, kendinle, arkadaşlarınla, çocuğunla keyifle harcayamadıktan sonra bir anlamı yok.

Hiçbirimiz mezarlıktaki en zengin insan olmak istemiyoruz. Hepimiz daha fazla sohbet için, daha fazla keyif için, sevdiklerimizle birlikte yeni anılar biriktirmek için yaşıyoruz.

O yüzden, paranın tüm hayatızı ve karar mekanizmanızı ele geçirmesine izin vermeyin, ara ara kazandığınız paraları sistemin dışına çıkartın, harcayın, gezin, keyif yapın.

Babam köy çocuğuydu, İzmir’e göç etti. Çok kazandı, battı, çıktı.

Ama yürüdü.

Hep “50’den sonra bir çiftlik alacağım, bırakacağım işi gücü, toplayacağım tüm aileyi, mangal yakarız, sohbet ederiz, güler eğleniriz” derdi.

Kızını kendi işi için yetiştirdi, işi de ona devretti ancak işini hiç bırakmadı. Hep çalıştı, halbuki artık çalışmasına gerek yoktu, hayatını dengeye, düzene sokabilirdi, haftada 1-2 ofise uğrasa yeterdi.

Yapmadı.

Dur durak bilmeden çalışmaya, biriktirmeye devam etti.

Öyle çalıştı ki, harcamaya zaman bulamadı.

50 yaşını geçti, 55 oldu, 60 oldu, hala çalıştı.

Halbuki kendisine sözü vardı, “50’den sonra bir çiftlik alıp yerleşeceğim” demişti.

Kendi sözünü tutmadı.

63‘e kadar erteledi hayallerini. İş dedi güç dedi.

63 yaşında, bir gün, işe diye çıktı, haberi geldi. Sokakta kalp krizinden düşmüş, düştüğü yerde vefat etmiş.

Özetle,

Ertelemeyin.

Not: Bu 7 adamın hikayesini Richard Smitten’in yazdığı Jesse Livermore biyografisinden okudum.

Print Friendly, PDF & Email
Yazılarımı Aşağıdaki Butonları Kullanarak Arkadaşlarınızla Paylaşabilirsiniz:

Yazar: Borsanın İzinden

Diğer Yazıları

4 Comments on “Ertelemeyin.”

  1. Yazı o kadar güzel ki, ikinci kez okudum.

    Beş yıl verdim kendime, emekli olmak için. Sistemin dayattığı emeklilik değil de finansal özgürlükle kendi kendime kazandığım emeklilik için beş yıl. Bir çare olması gerek. Geçim kaygısından bağımsız elimle bir şey üretmek, ürettiğim nesnenin masanın üstünde, duvarda durduğunu gördükçe bunu ben yaptım diyeceğim bir sanat/zanaat dalı ile hayatımı sürdürmek istiyorum,

    Bu dümdüz, sürekli aynı şeyleri tekrar ettiğimiz, kendimizi içinde her gün daha da değersiz hissettiğimiz saçma sapan iş hayatınının bir yerde sonlanması gerek. 2020’den beri borsadayım ne atlayabildim ne de katlayabildim. Ama gördüklerim, avuçlarımın arasından kayıp gidenler istediğim hayatı yaşama şansımın burada olduğunu gösterdi bana. Buradayım ve istediğimi alana kadar (5 yıl) burada olmaya devam edeceğim.

    Hatırlatma için teşekkürler.

  2. Yaşamak dediğinle ilgili bir Can Yücel şiirini hatırladım sayende.

    Yerin seni çektiği kadar ağırsın,
    Kanatların çırpındığı kadar hafif..

    Kalbinin attığı kadar canlısın,
    Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç…
    Sevdiklerin kadar iyisin,
    Nefret ettiklerin kadar kötü..
    Ne renk olursa olsun kaşın gözün,
    Karşındakinin gördüğüdür rengin..

    Yaşadıklarını kâr sayma:
    Yaşadığın kadar yakınsın sonuna; ne kadar yaşarsan yaşa,
    Sevdiğin kadardır ömrün..

    Gülebildiğin kadar mutlusun.
    Üzülme, bil ki ağladığın kadar güleceksin
    Sakın bitti sanma her şeyi,
    Sevdiğin kadar sevileceksin.

    Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
    Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın.
    Bir gün yalan söyleyeceksen eğer;
    Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.

    Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret,
    Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın.
    Unutma yagmurun yağdığı kadar ıslaksın,
    Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.

    Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın
    Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
    Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin..

    İşte budur hayat!
    İşte budur yaşamak,
    Bunu hatırladığın kadar yaşarsın
    Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
    Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun

    Çiçek sulandığı kadar güzeldir,
    Kuşlar ötebildiği kadar sevimli,
    Bebek ağladığı kadar bebektir.
    Ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin,
    bunu da öğren,

    Sevdiğin kadar sevilirsin…

    Can Yücel

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir