Herkese merhaba dostlar,
Şu an yoldan geçerken tamamen rastgele bir kitapçıya girsen ve iş-ekonomi-kişisel gelişim rafına doğru yürüsen, rafın en güzel yerinde, direkt göz hizasında, hatta kitapların sergilendiği masanın en dikkat çekici yerinde görebileceğin birkaç kitaptan biri Zengin Baba Yoksul Baba’dır.
Kitabın yazarı Robert Kiyosaki, bugün muhtemelen kendi alanının en tanınmış girişimcisi, konuşmacısı ve yazarıdır. Yatırım, gayrimenkul ve finansal eğitim alanlarında bir otorite olarak tanınır. Kitapları, kişisel finans ve girişimcilik dünyasında kalıcı bir etki bırakmıştır ve hemen hemen her ülkenin en çok satanlar listesinde üst sıralardadır.
Zengin Baba, Yoksul Baba kitabını şu ana kadar muhtemelen okumuşsunuzdur, okumadıysanız da internette ondan bahseden o kadar çok yazı var ki, okumuş kadar olmuşsunuzdur, ama bir de benden dinleyin çünkü ben şimdi size bu kitaptan alabileceğiniz 3 önemli hayat dersini sıralayacağım.
Ders 1: Ne Kazandığın Değil, Ne Öğrendiğin Önemli
Robert Kiyosaki, kitabın bir bölümünde şöyle diyor:
“I recommend to young people to seek work for what they will learn, more than what they will earn”
Türkçesi:
“Genç insanlara kazanacakları paradan ziyade, öğrenecekleri konular için çalışmalarını öneririm”
Bu cümle tabi ki günümüz Türkiye’si ve ülkenin mevcut ekonomik şartları için söylemesi kolay bir cümle değil. Çünkü eğer herhangi bir mülakatta “ben para için çalışmıyorum” derseniz, şirket size olabilecek en düşük maaşı verecektir ve bu maaşla verimli çalışmak pek de kolay değildir.
Ancak yine de, günümüzde yeni kuşağın “öğrendiklerinden” çok, “kazandıklarını” ön plana çıkardığını görüyorum.
Tabi ki hiçbirimiz köle değiliz, üç kuruşa çalışacak da değiliz, ancak en azından kariyerin ilk zamanlarında kişinin çok para mevzusu yapmaması, ileride kendini daha iyi bir konuma getirecek konuları öğrenmek için uğraşması, tecrübe kazanması çok daha iyidir.
Bununla ilgili bir anımı anlatayım size.
Kariyerimin ilk yıllarında, dünya devi çok büyük bir çikolata/kahve firmasında satış yöneticisi olarak mülakata gitmiştim.
Mülakat iyi geçti.
Mülakatın bir döneminde benim gelecekteki yöneticim ve insan kaynakları müdürü bana şöyle bir cümle kurdular:
“İbrahim Bey, şirketimizin satış yöneticilerine verdiği araçlar sektördeki diğer rakiplere göre biraz daha demode kaldı, Citroen C4 veriyoruz, mesela vitesi otomatik değil, manuel. Donanımı da giriş seviye. Bu sizin için bir sıkıntı olur mu?”
Bu cümle çok garibime gitti, hayatımın hiçbir döneminde hiçbir şirkete “arabası diğerlerinden daha iyi” diye evet dememiştim. Hatta şirketin verdiği arabanın donanımı, vitesi, performansı umrumda bile olmamıştı.
Bu soruya “beni kendi lokasyonumdan müşterimin lokasyonuna götürecek herhangi bir arabaya tamamım, arabanın donanımının veya niteliğinin benim için hiçbir önemi yok, sorun değil” şeklinde cevap verdim.
Teşekkürleşip ayrıldık.
Bu işi aldım.
Sonrasında mülakattaki müdürüm şöyle demişti: “o soruya verdiğin cevap harika bir cevaptı, iki aday arasında kalmıştık, sadece o cevap, diğeriyle arandaki fark oldu, seni tercih ettik”
Sonrasında bu işte çok şeyler öğrendim, ekip yönettim, distribütör yönettim, çok yüksek cirolar ve bütçeler yönettim. Bir sonraki müdürlük pozisyonum için çok iyi bir merdiven oldu bu pozisyon.
Ben bu mülakatta onlara “araba benim için önemli, keşke daha iyi şartlar olsaydı, ama yine de beklerim, sorun değil” deseydim bile o işi kaybedebilirdim.
Ama işin maddi getirilerinden ziyade, manevi getirilerine odaklanmıştım.
İyi ki de öyle olmuş.
Ders 2: Disiplin, Motivasyonun Olmadığında Bile Başlayabilme Yeteneğidir.
Robert Kiyosaki’nin yine kitapta geçen şu cümlesini paylaşmak istiyorum sizlerle:
“Life is much like going to the gym. The most painful part is deciding to go. Once you get past that, it’s easy.”
Türkçesi:
“Hayat aslında spor salonuna gitmeye benzer. En zor kısmı gitmeye karar vermek ve gitmektir. Bu kısmı atlatıp gittiğinizde, spor yapmak kısmı işin en kolayıdır”
Burada benim de çok severek kullandığım ve sıklıkla hatırlamaya çalıştığım şu cümle çok önem kazanıyor: Disiplin, motivasyonun olmadığında bile başlayabilme yeteneğidir.
Halbuki çoğu zaman, bir şeye başlayabilmek için “mükemmel zamanı” ve “mükemmel modu” bekliyoruz. İçimizde bir sıkıntı varsa, kafamız meşgulse, odağımız dağınıksa, bir bahanemiz varsa hemen onlara sığınıyoruz ve yapacağımız işi erteliyoruz.
Halbuki, eğer bir şeye devam etmek istiyorsan, edersin. Etmek istemiyorsan da zaten psikolojin senin dikkatini dağıtmak ve o işten uzaklaştırmak için sana onlarca neden uzatabilir.
Bir işi yapmak istemeyen, bunun için onlarca neden bulabilir.
Ama bu bizi diğerlerinden ayıran şey değildir. Tam tersi, bizi kalabalığın havuzuna atan, bizi ortalamaya çeken şey tam da budur.
Bizim kalabalıklardan ayrılma şeklimiz şudur: biz bir işi yapmaya niyetimiz olmadığında bile, eğer onu yapmamız gerekiyorsa, yaparız.
Motivasyonumuz yoksa, motivasyonsuz yaparız. Moralimiz bozuksa, moralimiz bozuk şekilde yaparız. Keyifsizsek, keyifsiz şekilde yaparız. Ama yaparız.
Burada büyük kahramanımız Mustafa Kemal Atatürk’ün şu sözünün altını çizerim: “dinlenmemek üzere yürümeye karar verenler asla ve asla yorulmazlar.”
Ders 3: Hiçbir Şeyi Kişisel Algılama, İşine Bak
Bu hayat dersi aslında sadece bu kitabın değil, birçok bilgenin, bir çok anlatının, birçok felsefenin belki de en önemli dersi ve ilginç bir şekilde, nedense, hiçbir zaman tam olarak önemsenmiyor.
Robert Kiyosaki’nin yanında, çok sevdiğim bir yazar olan Don Miguel Ruiz’in “Dört Anlaşma”sında geçen ikinci anlaşma da budur: Hiçbirşeyi Kişisel Algılama.
Unutmayın, diğerlerinin çoğu hareketinin veya çoğu sözünün bizimle hiçbir alakası yoktur, alakası olsa da bizim için bunlar önemsizdir.
Biz kendi kendimizi gerçekleştirme amacıyla yola çıkmış insanlarız.
Amaçlarımız vardır, yol yürümemiz gereklidir, durup kavgaya, tartışmaya ayıracak zamanımız yoktur, hiçbir laf üzerimizde durmamalıdır, kişisel algılanmamalıdır.
Bizim kabul edilmek, onaylanmak gibi bir ihtiyacımız yoktur, birinin bize bir şeyler söylemesine, etiketlemesine, olumlu veya olumsuz cümleler sarfetmesine gerek yoktur.
Biz ne olduğumuzu zaten biliyoruz.
Unutmayın: “Siz kendinize güven duymayı öğrendiğinizde, başkalarının size söylediği şeylere inanıp inanmamayı da seçme özgürlüğünü kazanırsınız.”
Biz ne olursa olsun o adımları atmak, kendimizi geliştirmek ve işlerimizi büyütmek zorundayız. İşler derken, buna maddi işler olarak bakmayın. Kişinin kendi iç dünyasını geliştirmesi de bizim için bir iştir. Planlı, programlı, disiplinli şekilde kendimizi geliştirmeliyiz. Hayatımızı bir sanatçı gibi tasarlamalıyız, ince ince yaşamalıyız, boş zamanlarımızı bile detaylandırmalıyız.
Bu boş bir çaba değildir, tam tersi, boşluğu doldurma çabasıdır.
Bu çabanın içinde çok çalışmak da vardır, dinlenmek de, ancak dinlenmenin başıboşluğu tuzağına düşme yoktur, çünkü o tuzak sonsuz bir döngüdür ve derinlere indikçe kurtulma mesafesi de uzar. Bizim bunu kendimize yapmak gibi bir niyetimiz olamaz çünkü biz bunun tam karşısındayız.
Biz gelişeceğiz, kazanacağız ve iyi yaşayacağız.
Çünkü iyi yaşamak en büyük intikamdır.
Sonuç
Evet, Robert Kiyosaki’nin Zengin Baba, Yoksul Baba kitabından aldığım 3 önemli dersi sizlerle paylaştım. Buraya kadar okuduysanız, içinizde bir yerlere dokunmuşumdur diye tahmin ediyorum. Bu da beni mutlu ediyor.
Bu kitabı okumadıysanız, mutlaka okumanızı öneririm. Bazı yerleri amerikan kişisel gelişim klişeleri barındırsa da, farklı bir vizyon sunan yerleri de mevcut.
Borsanın İzinden’de üzerine yazdığım diğer kitaplara bakmak için linki ziyaret edebilirsiniz.
Görüşmek üzere dostlar.
Ibrahim Babadagi
Yazar1984 yılında İzmir'de doğdum. Ege Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünden mezun olduktan sonra, çeşitli firmalarda satış yöneticiliği yaptım. 2009'dan beri finansal piyasalarda trading ile ilgiliyim.