Twitter bir süredir Jim Simons’ın ölümüyle çalkalanıyor. Onun hayatından, yaşadıklarından, tecrübelerinden kendine bir şeyler katabilmiş herkes üzüntülü.
Eh, kolay değil, çok büyük bir adam göç etti bu dünyadan.
Şöyle anlatayım,
- Bir fon, diğer fonların ortalama yönetim ücreti %2’yken, yatırımcılarını %5 yönetim ücreti vermeye nasıl ikna edebilir?
- Bir fon, diğer fonlar kazançtan ortalama %20 alırken, yatırımcılarını %44 kar payı vermeye nasıl ikna edebilir?
- Bir fon, dışarıda onlarca farklı fon varken ve bu fon yeni yatırımcıya kapalı olmasına rağmen, binlerce yatırımcıyı kapısında nasıl sıra bekletebilir?
Bir fon düşünün, adı Medallion fonu olsun.
Bu fon, ana endeksi SP500 %38 küçülürken, aynı yılda %120 büyüsün. Bu fon, SP500’ü uzun vadede getiri performansında tam 500’e katlasın.Bu fon, Amerika’da aktif tüm fonlar arasında üst üste 8 yıl “en yüksek getirili fon” seçilsin. Bu fon, yıllık ortalama net gelirde dolar bazlı %66.1’i görsün.
Rakamlar inanılmaz ve gerçekleşmesi güç geliyor değil mi?
O zaman James Harris Simons ile tanışmanız gerekiyor.
Kendisi 1938 Massachusetts doğumlu. Matematikçi. The Financial Times’ın deyimiyle “dünyanın en zeki milyarderi”. Tüm zamanların en başarılı fon yöneticisi.
1970’lerin sonuna doğru ilk fon çalışmalarına başlıyor ve ağırlıklı olarak vadeli emtia piyasalarında teknik ve temel analiz kullanarak işlem yapıyor. İyi bir başarıya ulaşıyor ancak hiçbir zaman kafasında “bu paraları kazanıyorum çünkü şöyle bir sistem takip ediyorum” şeklinde bir netliğe kavuşamıyor. Bu onu hep rahatsız ediyor. Bilerek ve planlı bir şekilde para kazanamadığını, çoğunlukla şans faktörüyle ilerlediğini düşünüyor.
Zaman geçiyor, yıl 1988.
Jim Simons bu sefer efsane Medallion Fonunu kuruyor ve bu sefer işe tamamiyle sistematik yaklaşıyor. Tüm finansal ürünlerin geçmişe doğru çok büyük verilerini çekiyor ve zamanının büyük kısmını backteste harcıyor. Bir sürü matematikçi, bir sürü bilgisayar mühendisi, bir sürü bilim adamıyla çalışıyor. Asıl farkı IBM’den transfer ettiği Bob (Robert) Mercer ile yaratıyor.
Bob Mercer ile yönettikleri fon inanılmaz başarılı oluyor ve büyük efsane Jim Simons iyice tanınıyor.
Sonrasını biliyorsunuz zaten. Bir sürü farklı yerde anlatıldı, anlatılacak.
Asıl ben bu yazıda bilineni değil, kendimi anlatmak istiyorum.
Klişe detaylara pek fazla girmeden, benim Jim Simons’tan öğrendiklerimi paylaşmak istiyorum. Çünkü Trading ile az çok aşina olan ve okumayı/araştırmayı seven herkesin yolu bir yerde, bir şekilde Jim Simons ile kesişiyor. Benim de kesişti.
Peki kesişti de, kendime ondan ve tecrübelerinden neler kattım?
İşte kendi ağzından 5 cümle ve benim ağzımdan açıklamarıyla, Jim Simons’tan öğrendiklerim.
İlk Cümle:
- “We have three criteria: If it’s publicly traded, liquid and amenable to modeling, we trade it.” / “Herhangi bir üründe işlem yapmak için üç kriterimiz var, halka açık olacak, likit olacak ve modellemeye uygun olacak”
Bu cümle çok çok önemli, ancak Trading’e ilk başladığınızda bunun önemini çok fark edemiyorsunuz. Başarılı bir sistem kurup, kasayı yavaş yavaş büyüttüğünüzde fark ediyorsunuz ki slipaj (slippage) diye bir şey var ve bir kağıda girmenin ve çıkmanın da maliyeti mevcut. Yani yüksek bir bakiyeyle çoğu kağıda istediğiniz fiyattan girip, istediğiniz fiyattan çıkamıyorsunuz. Bunu becerebilmeniz için emirleri zamana yaymanız gerekiyor çünkü tahtada elinizdeki emirleri karşılayacak karşıt yok.
İşte burada, bu cümle önem kazanıyor. Bir tahtanın “likit” olması çok önemli. İstediğiniz bakiyeyi tahtaya 3-4 kademede sokamıyorsanız ve o bakiyeyi tahtadan 3-4 kademede çıkartamıyorsanız, o tahta size uygun olmayabilir.
Bunun yanında, ürünün grafiğinin de geriye doğru gözlemlenebilir ve üzerinde çalışılabilir olması gerekiyor. “amenable to modelling” o anlama geliyor. Yani geçmişe doğru gidip, grafiğin patternlerini, formasyonlarını veriye döküp backtest yapılabilir olması gerekiyor.
Mesela, daha yeni halka arz olmuş ve işlem gördüğü gün sayısı 15-20 gün olan bir kağıtta analiz yapmak zordur, çünkü fiyatın hafızası oluşmamıştır. Dolayısıyla bu grafikten ve bu yetersiz datadan verim almak mümkün değildir.
Devam edelim,
İkinci Cümle:
- “We search through historical data looking for anomalous patterns that we would not expect to occur at random.” / “”Rastgele oluşamayacak kadar anormal kalıpları bulmak için geçmiş verileri araştırıyoruz.”
Bu aslında Nicolas Darvas’ın da şu yazıda bahsettiği mevzuyla birebir aynı. O da diyor ki, eğer günlerce, haftalarca, aylarca fiyatına sakince ve az hacimle devam etmiş bir kağıda birden yüksek bir hacim giriyorsa, orada bir şeyler değişmek üzeredir.
Biz de teknik analizde “anormali” bulmaya çalışıyoruz. Normalde geçilemeyen dirençlerin geçilmesi, kırılamayan konsolidasyonların kırılması, her defasında sıkışan fiyatın bu defa sıkışmaması.
Teknik Analiz aslında kabaca bir “anormali bulma ve bu anormali yaratan akışa eşlik etme” işi.
Devam.
Üçüncü Cümle:
- “We don’t override the models.” / “Sürekli sistem değiştirmiyoruz”
Evet, bunun direkt çevirisi belki “sürekli sistem değiştirmiyoruz” değil ama ben böyle yazmayı daha uygun buldum.
Buradaki mesaj aslında teknik analist olmak isteyen herkesin mutlaka öğrenmesi gereken bir şey. Yeni başlayanların en çok yaptığı hata, bir sistemi kurduktan sonra sistemin performansını ölçmek için gerekli zamanı o sisteme vermemek oluyor. Bir iki kayıptan sonra hemen başka bir sisteme geçiliyor. Belki terk edilen sistem harika bir sistemdi ancak ona bu fırsat verilmiyor. Böylece yarım kalmış ve sabredilememiş binlerce sistem, kişinin trading çöplüğünde bekliyor.
Dördüncü Cümle:
- “We’re right 50.75 percent of the time… but we’re 100 percent right 50.75 percent of the time. You can make billions that way.” / “Her 100 denememizin 50.75’inde haklı çıkıyoruz ama bu %50.75’te %100 haklı oluyoruz”
Bu cümle de bence Jim Simons’ın en önemli, en vurucu cümlelerinden biri. Winrate değil, Profit Factor daha önemli cümlesi. Yani, sizin kazançlı işlemleriniz, kayıplı işlemlerinizden ufak bir tık bile fazla olsa, kayıpları kısa keserek, kazançlara maksimum tutunarak çok büyük farklar yaratabilirsiniz. Riske ettiğiniz her 1 birim para için 3 birim para kazanın, winrate’iniz %40 olsa bile iyi paralar kazanabilirsiniz.
Beşinci ve son cümle:
- “Our job is to survive, If we’re wrong, we can always add positions later”
Öğrencilerime hep şunu diyorum: “doğru zaman gelene kadar hayatta kalmak, trading’in özeti bu”. Peki neden trading’de doğru zaman gelene kadar hayatta kalmak zor? Çünkü dürtüsel işlem denen bir şey var, duygusal manipülasyona çok açıksın, ekranda sürekli yeşiller kırmızılar seni içeri çağırıyor, aracı kurum arıyor, sosyal medya “hadi işlem yap bak herkes zengin oldu” diyor. Dayanamıyorsun. Sabır gösteremiyorsun. Sanki sen içeri girmezsen, herkes zengin olacak, sen öyle onların arkasından bakacaksın gibi hissediyorsun. Halbuki öyle bir şey yok. Trading is a waiting business. Unutmayın. Biz her zaman değil, doğru zamanda oyunda olacağız. Doğru çeşmeye, doğru kovayı koyacağız.
Evet dostlar, yine çeşitli gevezeliklerle bu yazıyı bitiriyorum. Jim Simons, herkesin olduğu gibi benim için de önemli biri, onu kaybetmenin üzüntüsü içindeyim. Ruhu şad olsun, dünyaya bıraktığı hikayeler ve tecrübeler nesiller boyu aktarılacak.
Yazımı sevdiyseniz eşle, dostla paylaşın, emek verilen şeyin diğer insanların ekranlarına misafir olması hoş bir şey.
Teşekkürler, selamlar.

Ibrahim Babadagi
Yazar1984 yılında İzmir'de doğdum. Ege Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünden mezun olduktan sonra, çeşitli firmalarda satış yöneticiliği yaptım. 2009'dan beri finansal piyasalarda trading ile ilgiliyim.
Bütün başarılı traderlar aslında hep aynı şeyleri söylüyolar bunu tam anlamıyla uygulamak ise bizim gibiler için asıl mesele oluyor güzel yazıydı hocam eline sağlık
Teşekkürler Furkan.