Herkese merhaba. Ben İbrahim Babadağı. Borsanın İzinden‘in kurucusu. Sizlere her hafta düzenli olarak göndermeyi planladığım “Aklımın Akışı” bülteninin altıncı sayısını okuyorsunuz. Umarım bu bültenle hafta sonunuza keyifli bir kaç dakika ekleyebilirim. İyi okumalar dilerim. Bir Öneri: Bildiğiniz gibi, her hafta bültene bir de Müzik bölümü ekliyorum, eğer daha keyifli bir okuma olsun isterseniz, önce Müzik bölümünü okuyup, önerdiğim şarkıları arka planda açarak bülteni okuyabilirsiniz. |
Anlatacaklarım
Hayat Alevlerden Geriye Kalanlardır
Yukarıdaki illüstrasyonu Gürbüz Doğan Ekşioğlu çizmiş. Kendisiyle, Twitter’daki akışımda bu çizimiyle karşılaştığımda tanıştım. Biraz sayfasında gezinip, kendini araştırınca, fark ettim ki bu tanışma biraz geç kalmış bir tanışma olmuş. Siz de geç kalmayın diye, kendisini sizlerle tanıştırıyorum. İlk paragrafta linkini verdiğim Twitter hesabının yanında, bir de Instagram hesabı var. Ancak özellikle Twitter’da paylaştığı çizimleri çok güzel, etkileyici ve düşündürücü.Her insan bu çizime bakıp kendi hayatından çok şey bulabilir. Sanatın en büyük mevzusu da bu aslında, olabilecek en sade tasarımla, ulaşılabilecek en fazla kişiye ulaşabiliyor. En iyi sanat, bu denklemi en iyi kullanan sanatçıdan çıkıyor. Kibritin yanmasıyla, onun gölgesinde oluşan kişi, her insana kendini düşündürüyor. Yaşadıkları, acıları, çabaları, ayrılıklar, reddedişler, başarısızlıklar, batmalar, çıkmalar, yeniden denemeler. Hayat bize verilmiş sabit bir zaman (biz tam süresini bilmesek de). Ancak her yaşadığımız şey bir şekilde bizi tüketiyor, yakıyor. Alevler sönünce de, bize kalanlarla, kalanları da daha güçlendirmiş bir şekilde hayata devam ediyoruz. Bu anlatımın ses tonu kötümser gibi gelse de, aslında hiç kötümser değil. Çünkü her hayatın hikayesinde mutlaka bu var. Borsada bata çıka, para kaybede kaybede stratejimizi oluşturup başarılı oluyoruz. İş hayatında iş değiştire değiştire ideal işi buluyoruz. İlişkilerimizde insanları tanıyıp eleye eleye doğru bir çember-çevre oluşturuyoruz ve mutlu oluyoruz. Bunları yaparken hep bir şeyleri “yakıyoruz”. Alevler söndükten sonra geriye kalan şeye de hayat diyoruz. Gözleri görmeyenler, daha iyi duyar, kulakları duymayanlar, daha iyi görürmüş. Kaybettiğimiz her şey, geride kalan tarafımızı daha da güçlendiriyor. Dediğim gibi: Hayat, alevlerden geriye kalanlardır. |
Gürbüz Doğan Ekşioğlu’ndan Bir Kaç İllüstrasyon Daha
Bu İllüstrasyonun ismini Ters Yön koydum. |
Bu İllüstrasyonun ismini Kimlik Bunalımı koydum. |
First Person Cycling
Oyuncu dostlar bilir, FPS ismiyle kısaltılan bir oyun türü vardır. First Person Shooter. Counter Strike gibi, Doom gibi, Quake gibi, Call of Duty gibi, direkt oyucunun gözünden oynanan, yani kameranın aslında oyuncunun gözü olduğu bir oyun türü. Uzun zamandır takip ettiğim Milli Bisikletçi Kadir Kelleci, geçenlerde katıldığı bir parkuru direkt olarak bisikletçinin gözünden kaydetmiş. Dev ekranda izlemesi acayip hoşuma gitti. Sizin de hoşunuza gidebilir diye paylaşıyorum. İlk başları sıkıcı gelebilir, sakın pes etmeyin, ilk bir kaç dakikadan sonra acayip heyecanlı oluyor: |
İnsanların Algısı, İnsanlara Bırakılamayacak Kadar Önemli
Tarihi egemenlerin yazıyor ve egemenlerin okumamızı istediği tarihi okuyoruz. Tüm dünyayı kitlesel iletişim araçlarıyla nasıl şekillendirirseniz, algıyı o şekilde oluşturabiliyor ve yönetebiliyorsunuz. 1900’lerin başında Anadolu’nun dört bir yanında Türklerin çektiği çileleri, toplu katliamları, sürgünleri kimse konuşmuyor, ancak mesela sözde Ermeni Soykırımı herkes tarafından gündemde tutuluyor. Çünkü gündem belirleme gücü olan kitlenin fikri o yönde. 1900’lerin başında herkes Batı Anadolu’daki Yunan katliamından bahsediyor, ancak Batı Anadolu’da Yunanların katliamına uğrayan İzmirli, Aydınlı, Manisalı, Uşaklı Türklerden bahseden kimse yok. 2000’li yıllarda, kitlesel iletişim, internet ve dijital çağ her evin tuvaletine bile girmişken, doğrudan daha önemli şey algı. Algı çoğu zaman gerçeğin önünde ve insanların algısı, insanlara bırakılamayacak kadar önemli. Bunu bilen egemen güçler ve büyük emperyal devletler de tüm iletişim stratejisini buna göre kurmaktan ve bu yönde milyon dolarlar harcamaktan çekinmiyorlar. Türkiye içerisinde ise, bu egemen tarih anlatısını boşa düşürecek profesyonel yapımlar çok az. Bu tür yapımlar büyük bütçe meselesi ve kaynakları doğru yönetilemeyen ülkelerin bu tarz yapımları fonlaması çok mümkün olmuyor. Yine de, tek tük de olsa küçük bütçeli yapımlar hazırlanabiliyor. Bunlardan bir tanesini paylaşacağım sizlerle. Belgeselin adı: Yunan Mezaliminin Sessiz Tanıkları. Türk Tarih Kurumu sponsorluğunda çekilmiş. 1900’lerin başında Batı Anadoluda yaşanan Yunan işgalini belgelere dayanarak anlatıyor. Gündelik hayatımızda gittiğimiz, halen içerisinde yaşadığımız Kordon’un, Konak Meydanının, Saat Kulesinin geçmişte bir Yunan işgalinin tanığı olduğunu, onlarca vahşet gördüğünü bilmek, tarihi şuur açısından da önemli. İzlemenizi mutlaka öneririm. İzledikçe, bu işgalden tüm Anadoluyu kurtaran, hemen ardından da “Eğer vatan savunması için şart değilse her savaş bir cinayettir” diyebilecek kadar vizyoner Mustafa Kemal Atatürk’ü minnetle anıyorum. Dikkat: İçerik HASSASTIR. |
Okuduklarım
Bülbülü Öldürmek – Harper Lee
To Kill a Mockingbird – Harper Lee |
Bu hafta, modern Amerikan Edebiyatı klasikleri arasında sayılan Bülbülü Öldürmek (To Kill a Mockingbird) kitabına başladım. Yaklaşık 100. sayfasındayım ve şu ana kadar kitaptan kendi not defterime aldığım not sayısı 2. Bu 100 sayfa için çok az bir not sayısı. Belli bir zaman sonra, kitabın kendime olan yararını, kitaptan not defterime aktardığım alıntıların sayısı olarak ölçmeye başladım. Yani eğer bir kitabı okuduktan sonra, kendi not defterimde kitaptan çok fazla not varsa, o kitap iyi bir kitap olmaya başladı. Bülbülü Öldürmek kitabının, 100. sayfaya kadar her ne kadar iyi ve akıcı da gitse, şu ana kadar bana bir şey katabildiğini söyleyemem. Ancak pek çok okuyan, asıl olaylar zincirinin ve hikayenin ikinci kısımda başladığını söylüyor. Bitirdikten sonra fikirlerimi yazarım mutlaka. |
Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları – John Perkins
Bu kitabı da sonunda bitirebildim. Tam 2 hafta sürdü. 2 hafta bu tarz bir kitap için fazla ne yazık ki. İlk başta iyi ve akıcı başlayan hikaye, sonraları çok tekrara bağladığı için ve çoğu bilinen konulardan bahsedildiği için, kitabı elime alma isteğim son günlerde azalmıştı. Ancak yarıda bırakmak da istemedim ve hafta içi bir iki akşam, bir iki saat ayırarak kitabı bitirdim.
Kitaptan beğendiğim bir kaç alıntı paylaşayım sizlerle:
-Eski köle tüccarları, kölelerin, insan sınıfına girmeyen bir tür olduğunu ve onların ticaretini yaparak, onlara Hıristiyanlaşma fırsatı verdiğini düşünürdü. Aynı zamanda kölelerin kendi toplumunun varlığının devamı için gerekli olduklarını ve ekonominin temel taşını oluşturduklarını da anlamıştı. Modern köle tüccarları ise, çaresiz insanların günde 1 dolar kazanmalarının hiçbir şey kazanmamalarından daha iyi olduğunu ve üstelik bu köleleri çalıştırarak, onlara, büyük dünya ekonomisine entegre olma fırsatını verdiklerini düşünür.
-ABD’de tekbir masum kişi var mı? Her ne kadar, en büyük kazancı ekonomik piramidin tepesindekiler elde ediyor olsalar da, milyonlarcamızın geçimi, doğrudan veya dolaylı olarak, az gelişmiş ülkelerin sömürülmelerine bağlı. Nerede ise tüm sanayimizi besleyen kaynaklar ve ucuz iş gücü, Endonezya gibi ülkelerden geliyor ve bunun çok azı geriye dönüyor. Dış yardım olarak verilen borçlar bugünün çocuklarının ve onların torunlarının birer rehine olmalarını garantiliyor. Sırf bize olan borçlarını geri ödeyebilmek için şirketlerimizin kendi doğal kaynaklarını talan etmelerine izin vermek ve eğitim sağlık ve diğer sosyal hizmetlerden vazgeçmek zorunda kalacaklar. Şirketlerimizin elektrik santralleri, havaalanları ve sanayi siteleri inşa etmek için bu paranın çoğunu zaten almış olmalarının bu denklemde yeri yok. Çoğu Amerikalının bundan habersiz olduğu mazareti, onları masum yapar mı? Bilgilendirilmemiş ve bilerek yanlış bilgilendirilmiş olabilirler. Ama masum değiller
Dinlediklerim
Elvis Presley – Everybody Let’s Rock!
Elvis the King |
Geçen hafta, 16 Ağustos, Elvis Presley’in ölüm yıldönümüydü. Kendisini 16 Ağustos 1977’de kaybettik. Ben dahil neredeyse bu bülteni şu anda okuyan hepimizin doğumundan çok önce dünyaya geldi, büyüdü, gitar çalmayı öğrendi, dünyayı salladı, değiştirdi, geliştirdi ve yine, bu bülteni okuyan çoğumuz daha doğmadan, bu dünyadan gitti. Ancak bu kendisini anmamamız için bir sebep değil, tam tersi, kendisini, henüz dünyada bu teknoloji yokken, bu iletişim becerisi yokken, sosyal medya yokken, internet yokken, bu imkanlar yokken, sadece müziğin gücüyle insanlara dokunabildiği ve insanları değiştirebildiği için daha çok el üstünde tutmalıyız diye düşünüyorum. Tupelo, Mississippi doğumlu bu adam, benim için son durağı Metal olan bir yolculuğun belki de ilk kahramanıydı. Müziğin yapabileceklerine Michael Jackson, Elvis Presley ve Chuck Berry ile inanmaya başladım. Lise hayatımın ilk yıllarında kulaklıkla Mystery Train, Heartbreak Hotel, Love me Tender dinlediğim dakikalar daha dün gibi. Bu vesileyle, sizlerin de sevebileceğini düşündüğüm 3 Elvis Presley şarkısı bırakıyorum aşağıya. Özellikle YouTube tarafını izlerseniz, hepsinin harika klipleri var. Üçüncü şarkı That’a All Right şarkısının da canlı kaydını bıraktım. Efsane! Jailhouse Rock (Youtube) Blue Suede Shoes (Youtube) That’s All Right (Youtube) |
Bir Alıntı
“Balta unutur da, Ağaç unutmaz” – Anonim |
Borsanın İzinden Tarafındaki Gelişmeler
Bu hafta Borsanın İzinden BLOG’a Yükselen Trend Nedir sorusunun cevabınının efsanevi Trader Mark Minervini tarafından verildiği bir yazı yazdım. Kendisinin Trade Like a Stock Market Wizard kitabından çeviri: –Yükselen Trend Nedir? Bir Hissenin Yükselen Trendde Olup Olmadığı Nasıl Anlaşılır? |
Ayrıca, gittikçe daha da zenginleşen bir Borsa Sözlüğü bölümü açtık, oraya yavaş yavaş, haftada 3-4 yazı olmak üzere, hepimizin duyduğu ama belki çoğumuzun bilmediği önemli borsa terimlerinin açıklamasını ekliyoruz. Bir ziyaret edin derim, linki aşağıda: –Borsa Sözlüğü |
Bülten bitti. |