Aklımın Akışı – Sayı 3 – Greater Fool Theory

Aklımın Akışı
Merhaba. Ben İbrahim Babadağı, Borsanın İzinden.Sizlere her hafta düzenli olarak göndermeyi planladığım “Aklımın Akışı” bülteninin üçüncü sayısını okuyorsunuz. Umarım bu bültenle hafta sonunuza keyifli bir kaç dakika ekleyebilirim. İyi okumalar dilerim.

Anlatacaklarım

Greater Fool Theory – Daha Büyük Aptal Teorisi

Daha Büyük Aptal teorisi, aslında günümüzde “balon” diye adlandırılan finansal terimin altında yatan teorik hikaye.

Bir finansal varlığın fiyatı ve ona olan ilgi arttıkça, bu yükselen trende katılan kişilerin bu varlığı “kendilerinden daha büyük bir aptala satabilme umuduyla” ona yatırım yapmasını anlatan bir teori.

Aslında, bu finansal varlığa yatırım yapan kişi, onun ya değerinden haberdar değil (onu değerleyecek tecrübeye sahip değil) ya da onun değerinin şu anki fiyatı “olmadığını” düşünüyor.

Ancak katılım aşamasında oluşan yoğun talebin bir süre daha devam edeceği ve bu talebin fiyatı yükselteceği umuduyla parasını bu balona yatırıyor.

Amacı, daha ileri safhalarda, bu finansal varlığı, fiyatının daha da artacağını düşünen “daha büyük bir aptala” satmak.

Bu da bu finansal varlığı balon haline getiriyor.

Balon, en sonunda, bu finansal varlığa daha yüksek bir para verecek daha büyük bir aptal bulunamayınca, patlıyor.

İyilerle Karşılaşmak İsteyen İnsanlar Gerçekten İyi mi?

Bu hafta bir tweette şöyle bir cümleyle karşılaştım.

“Herkesin duası “Allahım beni iyilerle karşılaştır”. Halbuki “Beni iyi bir insan et” diye dua eden yok veya çok az. Çünkü herkes kendisinin iyi insan olduğundan son derece emin, başkasının iyi olması için dua ediyor.”

Bu tarz, ağızlarda sakız olmuş bilinen klişe cümlelere tamamen ters taraftan yaklaşıp onu tersten çözümleyen cümleler hep hoşuma gitmiştir.

“Allahım beni iyilerle karşılaştır” cümlesi, standart olarak “kişinin kendisinin iyi olduğu” önkabulüyle sarf edilmiş bir cümle. Halbuki, ülkede bu kadar kötülük, bu kadar yolsuzluk, bu kadar saygısızlık, bu kadar kendini bilmezlik varsa, demek ki ülkenin çoğunluğu “iyi” değil, “kötü”.

O zaman, bir kişinin, “Allahım beni iyilerle karşılaştır” cümlesini kurarken, kendi iyiliğini sorgulamadığı konusunda hemfikiriz. Ne kadar ilginç bir ikilem değil mi?

Bu cümle bana, eski şirketimdeki bir yolsuzluk hikayesini anımsattı.

İlk işimde büyük bir perakende zincirinde “satınalma” departmanındaydım. Bu departmanın yöneticileri, ellerindeki devasa satınalma gücü dolayısıyla ticarete bol bol rüşvet karıştırabilecek güçtelerdi.

Tek bir cümleleriyle yoğun bir satınalmayı farklı bir tedarikçiye yönlendirebilecekleri için, bu satınalma yöneticilerine bolca “etik dışı” teklif geliyordu.

Çok yakından çalıştığım birinci müdürüm, bu yolsuzlukları hep görür, duyar ve dönüp bana “bak görüyor musun millet neler yapıyor, çok ayıp, hiç yapılacak iş mi bu” şeklinde serzenişte bulunurdu.

Sonraları, bu birinci müdürüm yükseldi ve o da karar verici konuma geldi. Sonrasında öğrendik ki, çok büyük bir satınalma kararını, şirketin lehine olmayan ve kötü hizmeti daha pahalıya veren alakasız bir şirkete yönlendirmiş ve bu ticaret üzerinden kendi payını almış.

Aslında şunu demek istiyorum, ortalama bir insan çevresinde gördüğü her türlü yolsuzluğu, kişiliksizliği, karaktersizliği, etik dışı hareketi ilk fırsatta ayıplar ve vicdanını toplumda temize çekmeye çalışır, ancak imkanını bulduğu ilk fırsatta da, kendi lehine olan her türlü kötü hareketi sorgusuz sualsiz gerçekleştirir.

Bu hepimiz tarafından bilinen bir gerçek, ancak toplumun geneli sanki ortak bir mutabakattaymış gibi, bunu saklıyor, bilmezden, görmezden geliyor.

Immenuel Kant’ın Aydınlanma Tanımı

Aydınlanma, insanın kendi kendine düşmüş olduğu bir olgunlaşamama durumundan kurtulmasıdır. Bu olgunlaşamama durumu ise, insanın kendi aklını bir başkasının kılavuzluğuna başvurmaksızın kullanamayışıdır. Tembellik ve korkaklık nedeniyle, insanların çoğu bütün yaşamları boyunca kendi rızalarıyla olgunlaşamamış olarak kalırlar. Bu tür insanların başına gözetici ya da yönetici olarak gelmek, diğerleri için de kolay olmaktadır çünkü bu insanlar kolayca yönetilebilir.

Okuduklarım

Söz Söyleme ve İş Başarma Sanatı – Dale Carnegie

Bu hafta, yaklaşık 2 haftadır okuduğum Söz Söyleme ve İş Başarma Sanatı kitabını bitirdim. Son iki bültende bu kitaptan beğendiğim alıntıları paylaşmıştım. Açıkçası ara ara klişelere bağlasa da, dönüp de aldığım notlara bakınca, kitaptan tahmin ettiğimden daha fazla not toplamışım. Bu benim için bir kitaba iyi not vermeme yeter.Bu kitap sonrası, Türkiye’de bir zamanlar oldukça popüler olan ve çoğu kişinin çoktan okuduğunu düşündüğüm ama benim bir türlü denk getirip de okuyamadığım bir kitaba başladım. Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları
Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları
Açıkçası, bu kitaba başlayıp başlamama konusunda kararsızdım. Çünkü belli ki bu kitap, “sansasyonel bir best seller olmak için yazılmış” bir kitap. Kapağından ismine, içeriğine kadar özenle “best seller olmak için” tasarlanmış. Bu tarz kitapları çok sevmesem de, kitabın o taraflarını kafamda filtreleyip çöpe atabildiğimi ve sadece gerekli bölümleri alabildiğimi düşünüyorum. Kitaptan da çokça da bahsedildiği için, “okumamış olmayayım” bakış açısıyla başladım kitaba. Bir sonraki bültende bu kitaptan aldığım notları ve alıntıları paylaşırım, şimdilik bir şey paylaşabilecek kadar okumadım kitabı.

Dinlediklerim

Kasetçalar, CD Çalar, Mini Discler ve Spotify Yolculuğu

Geçen bültenlerin birinde bahsettiğim bir mevzu vardı hatırlarsınız. “Her olayın bir mutfağı, bir de tabağı var” demiştim. Herkes tabağa ve tabaktaki yemeğe bakıyor ve “vay be, ne harika bir tabak, ne harika bir yemek” diyor, ancak mutfakta bu tabağa emek verenleri hatırlayan ne yazık ki az.

Bu “tüketim kültürünün” hayatımıza komple hakim olduğu son 40-50 yılın hikayesi belki de.

İletişim çağı, dijital devrim, bilgisayar hakimiyeti, sosyal medya filan derken, artık her şeyi hızlıca tüketir hale geldik. Arka planda verilen emekler çok da önemli olmamaya başladı. Çark sana yeni bir şeyler sunup, o yeni şeyler sayesinde cebindeki parayı almaya ve sonra sana tekrar yeni bir şeyler sunmaya dayalı.

Para bir şekilde yer değiştiriyor.

Eğer durup da o arkadaki mutfağı, o emeği düşünürsen, parayı kolay harcayamaz hale gelmenden korkuyor sistem, o yüzden sana çok düşünme imkanı vermiyor.Kendi çocukluğumda şarkılara, albümlere, gruplara ulaşmak şimdiki kadar kolay değildi, haliyle.

Önce kasetler vardı, sonra Discman’ler çıktı. Sonra MD’ler çıktı ki bu MD’ler ilk çıktığında herkes tarafından büyük devrim olarak lanse edilmişti, ama kayıt zorluğu, şarj kısıtı, kullanım sıkıntıları yüzünden aynı hızda demode oldu.

Sonra MP3’ler, sonra Napster, şimdilerde Spotify derken, artık haftada 5-6 albüm dinlemek, kafaya göre şarkı seçmek moda.
Yukarıdaki paragrafta bahsettiğim MD'lerin en popüleri. Geçmişimin önemli "item"larından :)Yukarıdaki paragrafta bahsettiğim MD’lerin en popüleri. Geçmişimin önemli “item”larından 🙂
Şu an Spotify’de tek bir tıklamayla ulaşabildiğimiz bir albüme, biz çocukken tam bir gün ayırıyorduk, internetten indirebilmek için. 

Audiogalaxy diye bir uygulama vardı, 4-5MB’lık bir şarkıyı 2-3 saatte indirirdi. Bir albümü indirmek bir gün sürerdi. Napster de aynı şekilde.

Sonra bu şarkıları yukarıda resmini göreceğiniz MD’ye kaydederdim. İndirip MD’ye kaydettiğim bir albümü 2-3 hafta döndüre döndüre dinlerdim. Şimdilerde bir albümü “tüketmek” 1-2 gün sürüyor gençler arasında. Hayat değişiyor.

Yanlış anlaşılmak istemem, hayatın gittiği yönü değiştirmek neredeyse imkansız, nostaljiyle yaşayan ve “ah o eski günler” diyen bir dinazor değilim, ancak müzik gibi bir kültürel olgunun bu kadar kolay tüketilir hale gelmesi ve içinin boşaltılması insanı az da olsa üzüyor.

Yine de, müziğe gerektiği önemi veren, bir albümü 1-2 hafta evire çevire dinleyen, şarkı şarkı değil albüm albüm ilerleyen, müziği hissederek özümseyen bolca müzik sever var. Ben de onlardan biri olmakla sürekli övünüyorum. Ne mutlu bize 🙂
"Köleyle şakalaşırsan, sana kıçını gösterir" - Arap Atasözü 
Print Friendly, PDF & Email
Yazılarımı Aşağıdaki Butonları Kullanarak Arkadaşlarınızla Paylaşabilirsiniz:

Yazar: Borsanın İzinden

Diğer Yazıları

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir