Aklımın Akışı – Sayı 18 – Eat the Rich!

%title

Aklımın Akışı
Herkese merhaba.

Aklımın Akışı diyerek beraber çıktığımız yol 18. sayısına ulaştı.

18 haftadır (arada kesintiler olsa da) bir şekilde sizinle buluştum, o hafta öğrendiklerimi, dinlediklerimi, okuduklarımı paylaştım. Sizden de çok güzel geri bildirimler aldım.

Daha nice haftalarda çayımızı, kahvemizi ve öğrendiklerimizi paylaşmak üzere, üretmeye, yazmaya, çoğalmaya devam.

Aklımın Akışı bültenimin 18. sayısına hoş geldiniz.

Anlatacaklarım

Occupy Wall Street & Eat the Rich!

%title
Ne mükemmel bir slogan.

“Biz (öteki) %99’uz”

2011’de New York’un Wall Street bölgesinde, Zucotti Park’ta başlayan bir kıvılcım, uzun süren ekonomik sıkıntıların üstüne bir de 2008 Mortgage Krizi balyozunun altında EZİLMİŞ orta/alt sınıfın tepkisini yangına dönüştürdü.

Wall Street bölgesinin sokaklarında toplanan binlerce kişi, “Occupy Wall Street” sloganları altında, “we are the %99” bağırışları arasında çeşitli gösteriler yaptılar, çalgı çaldılar, dans ettiler ve dikkatleri kapitalizmin doğurduğu gelir eşitsizliği, yolsuzluk çarkı, rant ekonomisi gibi kangren problemlere çekmeye çalıştılar.

İlk etapta başarılı da oldular. Sadece 1-2 haftada, OCCUPY hareketi önce tüm Amerika’yı, sonra bu ortak dertlerle sıkıntı çeken tüm dünya halklarını sardı.
%title
Orta ve Alt sınıfın bu sıkışmış ama yaratıcı insanlarının bir başka sloganı da Eat The Rich idi.

“Zenginleri Yiyin”.

Onlara göre, kapitalizm denen tüm sistem, en başından beri ama gittikçe de artarak, tamamen “zenginleri daha zengin” yapmak için tasarlanmıştı. Halkları yöneten seçilmiş ve atanmışlar bu adaletsizliği, bu eşitsizliği, bu sıkıntıları görmek ve çözmek yerine, aldıkları her kararda yangını daha da harlıyorlardı. Zenginlerin biriken vergileri siliniyor, bütçeler onların yatırım teşvikleri için harcanıyor, paraya ulaşma kolaylığı onlara tanınıyor, pastanın en büyük dilimi hep onlara veriliyordu.

Buna dur demenin bir zamanı gelmişti.

Sağda solda küçük, çelimsiz gösteriler için toplanan insanları ilk defa örgütleyen şey, ADBUSTERS adında bir anti-kapitalist dergiydi. Bu dergi, toplumda alttan alta biriken tepkiyi, nefreti sezip, 13 Temmuz 2011’de, #occupywallstreet hashtagiyle bir manşet attı ve şöyle yazdı: “Tahrir anı için hazır mısınız? 17 Ekim’de Manhattan’a gelin, çadırlar kurun, barikatlar hazırlayın ve barışçıl bir şekilde Wall Street’i işgal edin!
ADBUSTERS dergisinin 13 Temmuz 2011 Online Kapağı
ADBUSTERS dergisinin #occupywallstreet afişi
Bu çağrıda üç farklı önemli nokta vardı.

Birincisi, toplanma yeri olarak Manhattan, Wall Street’teki BOĞA heykelinin çevresi gösterilmişti. Burası Amerikan Kapitalizminin can damarı olan New York borsasının ve tüm sermaye piyasalarının kalbi ve simgesiydi.

İkincisi, tarih 17 Ekim’di. 17 Ekim 1787, ABD Anayasasının imzalandığı ve yürürlüğe girdiği tarihti.Üçüncüsü, davette geçen “Tahrir Moment” ifadesiydi. Bu ifade neydi? Aynı yılın (2011) Mayıs ayında Arap Baharını başlatan olaylar Mısır’ın Tahrir Meydanında ortaya çıkmıştı ve bu gösteriler sonrası Mısır devlet başkanı Hüsnü Mübarek bir darbeyle indirilmiş ve Mısır’da (hafif) bir demokrasi rüzgarı esmişti.

OCCUPY göstericilerinin de bekledikleri değişim böyle bir değişimdi.17 Ekimde binlerce kişi belirtilen yerde, Wall Street Boğasının çevresinde ve Zucotti Park’ta toplandı. Çadırlar kuruldu, mutfaklar açıldı, dans gösterileri, makyajlar, festivaller yapıldı, çalgılar çalındı.

Polis müdahale etmedi. Topluluk burada örgütlendi, bir komün halini aldı, kendi yemeklerini yaptılar, dağıttılar, forumlar oluşturdular, çözüm yolları konuşuldu, fikir teatileri yapıldı. Kütüphaneler açıldı, kitaplar değiş tokuş edildi, kendi gazetelerini bastılar.

Ancak, tabi ki işler böyle bitmedi. Topluluk kalabalıklaştıkça, işi şiddete döndüren çok fazla kişi olmaya başladı. Vandalizm baş gösterdi, yollar tıkandı, trafik kesildi, araçlara ve binalara zarar vermeler başladı.Polis burada devreye girdi, çatışmalar şiddetlendi.

Tutuklamalar ve müdahaleler başladı.Polisin müdahaleleri şiddetlendikçe ve tutuklanmalar arttıkça, OCCUPY hareketine katılım da aynı oranda arttı. Her gün toplanılan noktalara yeni binlerce kişi katılıyordu.

Gösteriler böylece tüm Amerika’ya yayıldı. Los Angeles’tan Washington’a, San Francisco’ya kadar ABD’nin her meydanında OCCUPY eylemleri yapılmaya başlandı.Gösteriler yayıldıkça ve kalabalıklaştıkça şiddet olayları daha da tırmandı. Uyuşturucu kullanımı, katılımcı kadınlara taciz ve hırsızlık arttı. Masumiyet gitmişti.
%title
Sonunda, 15 Kasım’da çok yoğun bir polis birliği gösterilerin yönetildiği “kontrol merkezi” olan Zucotti Park’ı bastı, tüm çadırları dağıttı, yüzlerce kişiyi tutukladı, OCCUPY kontrol merkezini işlevsiz hale getirdi.

Kitapları, mutfakları, kütüphaneleri, toplantı yerlerini, çadırları, hepsini yok etti. Toplanan kalabalığı dağıtmayı başardı.OCCUPY hareketi böylece tarihe önemli bir “değişim” hareketi olarak geçti, ancak “değişim” hareketlerinin %99’u gibi, neredeyse hiçbir şey değiştiremedi.

Öteki %99, bu tür hareketlerin %99’unun başına gelen şeyi yaşadı: söndüler ve dağıldılar.Şimdilerde, kapitalizm çok daha güçlü, zengin çok daha zengin, fakir çok daha fakir. Aralarındaki gelir adaletsizliği muhtemelen tarihin en yüksek zirvesinde.

Göstericiler aşağıda bir şeyleri değiştirebilmek için eylemler yaparken, Wall Street’in görkemli gökdelenlerinde endişeli bir çalışan, patronuna “ya göstericiler başarılı olur da, bizim binalara girerlerse, ya tehlike büyürse, ya başımıza bir iş gelirse?” diye soruyor.

Patronundan gelen cevap, hemen hemen her şeyin özeti:“Merak etme, eninde sonunda bu gösteriler bitecek, eninde sonunda halk bu adaletsizliği unutacak veya unutmuş gibi yapacak, eninde sonunda her şey normale dönecek. Biz ise aynı paraları kazanmaya, aynı yüksek primleri almaya devam edeceğiz”

Tüm dünyada ne kadar benzer hikayeler var değil mi?

Okuduklarım

Şimdinin Gücü – Eckhard Tolle

%title
Bir süredir devam eden “teknik okumaların” arasına iki roman sıkıştırıp beyni biraz dinlendirdikten sonra, artık bu kitabı okumanın zamanının geldiğini düşündüm.

Kitabın okuması kolay olmayan bir kitap olduğunu biliyordum, tam da bundan ötürü, kitap çok hızlı akmıyor. Ancak bu tarz kitapların da çok hızlı akması gerekmiyor.

Eckhart Hole, bu kitapta bize alternatif bir yaşama yönteminden, çok az kişinin keşfettiği “şimdide yaşamanın” sırlarından bahsediyor. Hole’a göre, insan zihni sürekli bir “düşünce” girdabında. Zihnimizden sürekli akıp giden bu “düşüncelerin” çok büyük bir kısmı anlamsız, rutin, toksik ve kontrolsüz.

Bu kalitesiz düşünce akışı bizi sürekli geçmişte ve gelecekte yaşamaya mahkum ediyor. “şöyle olsaydı böyle olurdu, böyle olursa şöyle olur” gibi koşullamalarla ya geçmişteki bir şeye üzülüyor ya da gelecekteki bir şeyin endişesini yaşıyoruz.

Bundan dolayı, “Şimdi” dediğimiz ve hali hazırda yaşadığımız o “anda” olamıyoruz.Hole, kendi deyimiyle “şimdide kalmanın” ipuçlarını veriyor kitapta.

Ben henüz 55. sayfasındayım. Aşırı etkilendiğimi söyleyemem ancak umut vadediyor.

Aşağıda kitaptan (şimdilik) aldığım bazı notları paylaşayım:

Istırapsız ve endişesiz yaşamak mümkün. Bunu yapabilmek için acımızın yaratıcısının yine biz olduğunu anlamamız gerekiyor. Sorunlarımızı yaratan şey diğer insanlar veya dış dünya değil, yine kendi zihnimizdir. 

İnsanın çektiği acının büyük bölümü gereksizdir. Yaratılan acı daima olanı kabullenmemekten, olana bilinçsiz bir biçimde direnmekten kaynaklanır

Düşüncenizle duygularınız arasında belirgin bir kontrast varsa, size doğruyu söyleyen şey duygularınızdır. Beyin o sırada sizi kandırmaya çalışırken, duygularınız gerçek tepkisini verir. 

Dinlediklerim

Wait for Sleep – Dream Theater

Geçen hafta dinlemeye (tekrar) başladığım Images and Words albümünden çıkamıyorum. Resmen takılı kaldım.

Take the Time, Wait for Sleep ve Learning to Live üçlüsünü sürekli baştan döndürüp duruyorum.

Bültenin bu kısmında, bu hafta yine size bu albümden kısa ama çok çok etkili, hatta büyüleyici bir şarkı paylaşmaya karar verdim. Şarkının ismi Wait for Sleep.

Aslında bu haliyle, kendinden sonraki şarkı olan Learning to Live’e bir giriş şarkısı. Ancak melodisiyle, James LaBrie’nin vokaliyle, anlattıklarıyla kendi bağımsızlığını çoktan kazandı.Buyrun, gözlerinizi kapatın, dinleyin.

İzlediklerim

Gamestop Olayı

%title
Uzun zamandır izlemek istediğim bir belgeseldi Gamestop Olayı.

Bizim gibi finans profesyonelleri ve amatör olarak finans ve sermaye piyasalarıyla ilgilenen çoğu kişinin yakından takip ettiği bu olay, neredeyse tüm sistemi değiştirecek (veya zorlayacak) kadar önemli bir olaydı.

Bir grup Redditör’ün (Reddit topluluğuna üye olup orada içerik üretenlere verilen isim) tüm Gamestop shortçularını sıkıştırıp, Short Squueze ile bir hisseyi nasıl roketlediğini ve bu hareketten nasıl paralar kazandığını anlatıyor.

Bu hikayeyi anlatırken Mortgage krizinden, Robinhood’dan, sermaye piyasalarından, Hedge Fund’lardan, Short işinin mantığından bahsediyor.

Daha fazla detaya girip spoiler vermeyeyim ancak mutlaka öneririm. Güzel belgesel.

Bir Alıntı

“Eğer 1 Nazi ile aynı masada oturup ona karşı tek laf etmeyen 10 Alman varsa, masada 11 Nazi var demektir.“

Borsanın İzinden Tarafındaki Gelişmeler

Borsanın İzinden BLOG tüm hızıyla gelişmeye, serpilmeye ve büyümeye devam ediyor. Geçen hafta yazdığım yazıda, Twitter’da ve BLOG’daki analizlerimde sıkça kullandığım bazı terimleri sizlerle paylaştım. Buyrun:

Sık Kullandığım Bazı Borsa Terimleri

Borsa Terimleri
Sık Kullandığım Bazı Borsa Terimleri
Önemli:Atölye'mizdeki indirim devam ediyor. Her iki eğitimi de aynı anda alan dostlar %20'lik indirimden yararlanabiliyor. Yapmanız gereken şey basit. Her iki eğitimi de sepete ekleyip, kupon kodu kısmına şunu yazmak:ikiliegitimsetiBöylece indirim gerçekleşecek. Değerlendiren olursa, şimdiden aramıza hoş geldiniz diyorum.

Bülten bitti. Sonraki hafta görüşmek üzere.

Print Friendly, PDF & Email
Yazılarımı Aşağıdaki Butonları Kullanarak Arkadaşlarınızla Paylaşabilirsiniz:

Yazar: Borsanın İzinden

Diğer Yazıları

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir