Aklımın Akışı – Sayı 14 – iPad Nasıl iPad Oldu?

%title

Aklımın Akışı
Dostlar, merhaba. Aklımın Akışı bülteninin 14. bölümüyle yine bir şekilde evinize, ofisinize, yanınıza geldim. Hoş gelmiş hissediyorum kendimi, umarım size güzel vakit geçirebilirim.

Biliyorum, bu bülten son zamanlarda çok teklemeye başladı, rölantiye bağladı. Hızını, ivmesini kaybetti. Ancak hayatım da aynı şekilde. Zaten malum, hayat hızlanmalar ve yavaşlamalardan ibaret bir şekilde ilerliyor, pek de lineer değil. Zigzaglı. O zigzagları sizle birlikte yaşamak da güzel.

Tekrar ivmelenmek umuduyla, bu bültenin bu hafta bayağı dolu olmasına uğraştım. Beğenmeniz dileğiyle, iyi hafta sonları diliyorum.

Bir Öneri: Bildiğiniz gibi, her hafta bültene bir de Müzik bölümü ekliyorum, eğer daha keyifli bir okuma olsun isterseniz, önce Müzik bölümünü okuyup, önerdiğim şarkıları arka planda açarak bülteni okuyabilirsiniz.

Anlatacaklarım

Newton’dan iPad’e Geçişin Hikayesi

%title
Aranızda Apple Newton’u daha önce duyan var mı?

Yukarıda bazı modellerini görebileceğiniz Newton, Apple’ın dokunmatik ekranı, stylus denen bir tablet kalemini ve bir “hayat organizatörü” olarak kişilerin yanında taşıdığı portatif bir bilgisayarı bizimle tanıştıran ilk örneklerinden biriydi.

Personal Digital Assistant (PDA)‘lar, yani dijital kişisel asistanlar o zamanlar çok popülerdi. Neredeyse her teknoloji firmasının bir adet PDA’sı vardı. Apple Newton, bu pazarın neredeyse ilk ve en yaratıcı örneklerinden biriydi. Çoğu firma tuşlu PDA tasarlarken Apple bu işe dokunmatik bir ekranı sokan ilk firmalardan biriydi.

Newton fikri ortaya ilk defa 1987 yılında atıldı. İlk ürünler 1993 yılında piyasaya verildi. Ancak ürünlerin “başarısız” olduğu kabul edildiğinde ve üretimler durduğunda takvim 1998’i gösteriyordu.

Apple ne yaptıysa olmadı, bu ürün tutmadı, bir türlü gelişmedi, bir türlü istenilen satış rakamlarına ulaşmadı. Üst üste tam 8 model çıkardı, her defasında yeni bir özellik ekledi ancak yürümedi.

En önemli özelliği, kalemle birlikte el yazısıyla ekrana yazılan figürlerin harflere çevrilebileceği ve böylece kağıda yazar gibi ekrana yazı yazabileceğiniz özellikti. Ancak tam anlamıyla bir faciayla sonuçlandı.
%title
Yukarıda Apple Newton’ın en önemli özelliğinin, yani el yazısını direkt olarak ekrana aktarmanın tiye alındığı bir karikatörü var. Kullanıcı “I am writing a test sentence” yazıyor ancak Newton her defasında farklı bir cümle çıkartıyor ortaya. Bu özelliğin bu derece başarısız olması, Newton’ın da bir türlü pazarda pay alamamasıyla ilişkilendiriliyor.
%title
Peki yukarıdaki ürünü biliyor musunuz? Sanırım bilmeyen yoktur.

Bu Apple’ın milyonlarca adet sattığı, hala deli gibi talep gören, sık kullanılan modeli iPad.

PDA’ların gelmiş olduğu en ileri seviye.

Neredeyse herkesin evinde mutlaka bir adet var artık. Kişiler iPad’i kullanarak oyun oynuyorlar, takvim takip ediyorlar, organizasyonlara katılıyorlar, videolar izleyip kitap okuyorlar, hayatlarını organize ediyorlar.

Peki sizce Apple, Newton’u denemeden, onu geliştirmeden, üzerine düşünmeden, para harcamadan direkt olarak bir iPad yaratabilir miydi? Bu neredeyse imkansız.

Apple satış rekorları kıran ve herkesçe çokça tutulan, sevilen, satın alınan iPadleri, Newton’lar sayesinde yarattı. O ürünün başarısızlıkları alındı, incelendi, beslendi, geliştirildi, hastalıkları düzeltildi, yeni özellikler eklendi ve iPad ortaya çıktı.Bu aslında bir nevi know-how birikimi.

Bu tür ürünlerin, başarısız olsa dahi, şirkete, organizasyona biriktirdiği know-how ilerideki block-buster ürünler için bir yol açıyor.

Şirket pes etmezse, ekonomik açıdan kendini sürdürebilirse, bir şekilde o “çok iyi satan” ürüne, bu eski başarısız ürünler sayesinde erişiyor.

Kişiler de böyle değil mi?

Trading’deki o efsane kazancımızı geçmişteki küçük, ufak, kontrol edilebilir kayıplar sayesinde elde ettik/edeceğiz. Kariyerimizdeki harika bir pozisyonun koltuğuna, eski küçük pozisyonlarımızda biriktirdiğimiz tecrübeler sayesinde oturacağız. Daha iyi ilişkileri, eski başarısız denemelerimizden öğrendiklerimizle elde edeceğiz.

Üstüne koya koya gideceğiz, pes etmeden, düştüğümüzde kalkarak, hep bir şeyler öğrenerek. Hayatımızda da Newton’dan iPad’e geçişin yolculuğu hiç kolay değil, ancak biz de kolay insanlar değiliz.

Mücadeleye devam.

Okuduklarım

Yaratıcılığı Kim Öldürdü? – Andrew Grant / Gaia Grant

%title
Yaratıcılığı Kim Öldürdü, son zamanlarda en çok not aldığım, kendime en çok bir şey kattığım kitap oldu. Uzun zamandır bir kitabı bu kadar not alarak okumamıştım.

Ancak baştan söyleyeyim, çevirisi harika değil. Yani, okumaya karar verirseniz, okurken zorlanabilirsiniz. Bazen kopuşlar yaşayabilir, bölümü tekrar okumak isteyebilir veya çok çabuk sıkılabilirsiniz. Ancak pes etmeden okursanız, içeride sizi değiştirecek, yeni bir bakış açısı katacak veya genel kültürünüzü besleyecek çok güzel anektodlar, çok güzel dersler ve çok güzel bölümler var.

O yüzden, eğer bu aralar yeni bir kitap arıyorsanız, bir bakmanızı tavsiye ederim.

Aşağıda, kitaptan aldığım notlardan bazılarını paylaşacağım.

-Korku kişileri sürekli suya batırarak onları su üstünde kalmaya çabalamak zorunda bırakır. Ne kadar çabalarlarsa o kadar çabuk yorulup sonra da boğulurlar. Su yutmaya başladıktan sonra boğulmamız sadece 3 dakika sürer. 

-“Başarı harika bir ödül ancak iyi bir eğitici değil. Başarılı olandan ziyade, başarısız olduktan sonra çabasını sürdürüp başarıya ulaşan birinin zihnini okuyabilmeyi tercih ederim” – Edward De Bono.

-“İnsanoğlu yeni teknolojiler yüzünden tembelliğe ve ertelemeye yönelik içgüdülerine teslim oldu” – Paul O’Brie

-Zaten dolu olan bir fincanı doldurmak zordur. Bu fincan gibi sen de kendi görüşlerinle ve fikirlerinle ağzına kadar dolusun. Fincanı boşaltmadan nasıl yeni bir şey öğrenebilirsin?

-“Yeni başlayanın aklında pek çok olasılık vardır, uzmanın aklında ise pek az” – Shunyu Suzuki


-Birçok insan ve organizasyon hazır bildiği ya da risksiz bulduğu şeyi yapmaktan büyük bir rahatlık duyuyor ve o yolun bağımlısı oluyor. Bazen bu güvenli görünen tercih istemeden de olsa yozlaşmaya ve yıkıma götürüyor.

Dinlediklerim

Pilli Bebek

%title
Bir bilseniz ne hayatlar değişti, ne hikayeler yazıldı, ne içkiler içildi, ne geceler bitti Pilli Bebek şarkıları arkada çalarken. Belki de hayatına bu grubun bazı şarkılarını fon müziği yapmış kişilerden biri de sizsiniz, öyleyse, ne şanslısınız.

Pek çoğunuz Pilli Bebek ile belki ünlü Ankara dizisi Behzat Ç. ile tanıştı, ancak Pilli Bebek’in hikayesi Behzat Ç’ye sığamayacak veya onunla kısıtlanamayacak kadar büyük.

Bu hafta, yine bir tesadüf eseri Pilli Bebek dinledim bolca. Herkesin Pilli Bebek ile ilgili en çok bildiği ve en çok sevdiği şarkı olan BAK’ın antik tiyatroda çalınan akustik versiyonunu görmemiştim, bir arkadaşım göndermiş.

Bu şarkıya tekrar daldım ve sonrasında diğer Pilli Bebek şarkılarıyla devam ettim.Aşağıya BAK şarkısının akustik versiyonunu bırakıyorum, ancak lütfen orijinal halini de mutlaka dinleyiniz:

İzlediklerim

Hafta sonu, (şu an için) 4 bölümlük mini bir “insan belgeseli” izledim. 

Cihan Talay’ın mahallesindeki orijinal kişilikleri anlattığı, samimi, bizden bir belgesel serisi.

Cihan Talay’ı tam olarak tanımıyordum, bu 4 serinin etkisinde kalarak biraz araştırdım, kendisi stand-upçı, Gain’de bir stand up’ı varmış, izlemedim. Ancak sahneye aşina.

Çok Güzel Hareketler Bunlar’da da çeşitli skeçlerde oynamış.

Diğer işlerini pek bilmiyorum, yorum yapmam olmaz, ancak bu 4 bölümlük (ki devamı da gelecek gibi) mini belgesel mutlaka izlenmeli.

Her insanın bizden sakladığı veya yeterince göstermediği, içinde taşıdığı çok ayrı bir başka insan daha var. İşte bu belgesel o gizlenen insana dair.

4 bölümü de ayrı ayrı bırakıyorum:
Cihan Atay’la Mahalle Baskısı: Sinefil Tüpçü Hasan
Cihan Atay’la Mahalle Baskısı: Eski Solculardan Turgay Abi
Cihan Atay’la Mahalle Baskısı: Fatih Terim Emrullah
Cihan Atay’la Mahalle Baskısı: Kombici Hacker Ayhan Abi

Bültenden çıkmadan hap gibi hemen izlemek için en sevdiğim bölümü, yani Sinefil Tüpçü Hasan Abi’yi aşağıya YouTube formatında bırakıyorum:
Cihan Talay’la Mahalle Baskısı | 1. Bölüm: Sinefil, Tüpçü Hasan Abi

Bir Alıntı

Gece dediğin şey olmasa sen yıldızlara hayran olabilir miydin?

Borsanın İzinden Tarafındaki Gelişmeler

Derler ki komşunun bahçesinin yeşiline takılı kalırsan, kendi bahçeni kurutursun.

Buna psikolojide Ego Depletion diyorlar, yani benlik kaynaklarının tükenmesi.

Eğer canının çektiği, hayalini kurduğun, çok istediğin bir şeyi “yapmamak” için ortaya belli bir irade koyarsan, bu iradeye harcadığın manevi çaba, seni fiziken de yorar ve tıkar. Diğer işlere efor bulamazsın.

“İrade tükenebilen bir kaynaktır” diye hatırlatmıştı bir dostum Twitter’da, bu konuyla ilgili.

Gerçekten de öyle.

Aşağıdaki yazımda Ego Depletion terimini ilk defa dillendiren Roy Baumeister‘ın en popüler deneyini, kurabiye deneyini anlattım ve bu mevzunun sizin Trading performansınızla ne alakası olabilir, ondan bahsettim. Buyrun, okumaya:

Ego Depletion ve Trading – Kurabiye Deneyi
Bülten bitti. Sonraki hafta görüşmek üzere.
Print Friendly, PDF & Email
Yazılarımı Aşağıdaki Butonları Kullanarak Arkadaşlarınızla Paylaşabilirsiniz:

Yazar: Borsanın İzinden

Diğer Yazıları

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir